1-) Yargıtay 2.Hukuk Dairesi;
Kadının sık sık eski sevgilisinden bahsetmesi, eşiyle evlenmekten pişman olduğunu ve eski sevgilisi ile evlenmiş olsaydı daha mutlu olacağını söylemesi boşanma sebebidir.
(E: 2016/10455, K: 2018/1521, T: 07.02.2018 )
2-) Yargıtay Hukuk Genek Kurulu;
Davacının eşine "koca kafalı, salak, manyak" şeklinde hakaret etmesi boşanma sebebidir.
(E: 2017/2067, K:2019/296, T:14.03.2019)
3-) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu;
Davacı-davalı kadının, ''başka bir erkekle sadakatsiz davranış içerisine girdiği, eşini istemediğini söylediği, eşinin yeğenine "söyleyin boşanma davası açsın" demesi, davalı- davacı kocanın da, ''eşine ve ortak çocuğa şiddet uygulaması, birlik görevlerini yerine getirmemesi'' karşısında, davacı-davalı kadının davranışları kusurlu olup boşanma sebebidir.
(E: 2017/2417, K:2019/971, T:04.09.2019 )
4-) Yargıtay 2.Hukuk Dairesi;
Davacı kadının tedbir ve yoksulluk nafakası talepleri hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru olmayıp, bozma nedenidir.
(E: 2019/4759, 2019/8149, T:04.07.2019)
5-) Emsal teşkil eden Hukuk Genel Kurulu kararlarından bir örnek ;
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Asıl ve karşı dava, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma istemine, birleşen dava ise bağımsız tedbir nafakası (TMK m. 197) istemine ilişkindir.
Davacı-karşı davalı erkek, davalının pazarlama işiyle uğraşmaya başlamasından sonra tavır ve davranışlarının değiştiğini, eşini ve eşinin işini küçümsediğini, uğraştığı iş nedeniyle tanıdığı arkadaşlarının sürekli müşterek eve girip çıktığını, aile düzenlerinin bozulduğunu, aile içinde olan herşeyi arkadaşlarına anlattığını ve onların sözlerine göre hareket ettiğini, 2011 yılı Nisan ayında çıkan bir tartışmada davalının eline geçen bardakları yere fırlatması üzerine kendisinin de bardağı yere fırlattığını, facebookta çok fazla zaman geçirmeye başladığını ve başka erkeklerle mesajlaşmalarını, dekolte giyinmiş hâlde fotoğraflarını internete yüklediğini gördüğünü, sonrasında kardeşlerinin yanında facebooka girmeyeceği ve pazarlama işini yapmayacağı yönünde söz verdiğini ama durumun değişmediğini, iki gün sonrasında bu yüzden çıkan tartışmada davalının yüzüne tükürmesi sonucu kendisinin de çok kötü şeyler söylediğini, evliliğin bu şekilde bir küs bir barışık devam ettiğini, 2012 yılı Temmuz ayında davalının izin vermemesine rağmen bir arkadaşının düğününe gittiğini, bu sebeple evden ayrıldığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilerek velayetin tarafına tevdiini talep ve dava etmiştir.
Davalı-karşı davacı kadın vekili, dava dilekçesinde geçen iddiaların hiçbirinin doğru olmadığını, uzun yıllar davacının annesinin taraflarla yaşadığını ve son üç yıl yatalak olan ve bakıma ihtiyaç duyan kayınvalidesine müvekkilinin özveriyle baktığını, annesinin ölümü ile davacının değiştiğini ve sürekli huzursuzluk çıkararak müvekkiline psikolojik ve fiziksel şiddet uyguladığını, başka erkeklerle ilişkisi olduğunun iddia edilmesine rağmen evliliğin devam etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, son olarak 2012 yılı Ramazan ayında tarafların küs olduğu dönemde davacının kendisini birlikte olmaya zorladığını, direnince diz kapağını çıkartacak şekilde fiziksel şiddet uyguladığını, bu olay sonrası tarafların ayrı yaşadığını ileri sürerek asıl davanın reddi ile karşı davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, velayetin müvekkiline tevdiine, ortak çocuklar için 1.000,00 er TL tedbir, iştirak, müvekkili için 2.000,00TL tedbir, yoksulluk nafakası, 150.000,00TL maddi tazminat ile 100.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı-karşı davacı kadın vekili birleşen davada ise; erkek eşin müvekkiline gerek psikolojik gerekse de fiziksel şiddet uyguladığını, herşeyi sorun hâline getirdiğini, son olarak 2012 yılı sonlarında müvekkiline ağır hakaretler ve küfürler edip, şiddet uyguladığını, bu olay sonrası evi terk ettiğini, müvekkilinin ve çocuklarının gelirini karşılamaktan uzak olduğunu ileri sürerek müvekkili için 2.000,00TL tedbir, müşterek çocuklar için 1.250.00TL tedbir nafakasına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Yerel mahkemece ; davalı karşı davacının pazarlama işi ile uğraşmaya başladığı, bu işten zarar ettiği, iş arkadaşlarının evlerine uygunsuz saatlerde gelip gittiği, iş hayatının tarafların evlilik hayatını olumsuz yönde etkilemesine rağmen kadının bu olumsuzlukları bertaraf edecek tedbirleri almadığı, tanık ....'in huzurunda kadın eşin camları silmemesi nedeniyle çıkan tartışmada ...'ın, eşine fiziksel şiddet uyguladığı, ....'ın da bir bardağı yere fırlattığı, tanık ....'nın anlatımına göre de, teyzesi olan kadının eşine doğru bir bez fırlattığı, bu beyanlar doğrultusunda kadının eşine "al bu bezi de boynuzlarını parlat" dediği yönündeki erkek eşin iddiasının doğru olduğunun anlaşıldığı, bu olay sonrası erkeğin sandalye alıp eşinin üzerine yürüdüğü, bu suretle tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın tarafından açılan birleşen tedbir nafakasının da kabulüne, velayet hakkının anneye tevdiine, ortak çocuklar için 500,00TL tedbir ve iştirak nafakasına, kadın yararına 750,00TL tedbir ve yoksulluk nafakasına karar verilmiş, davalı -karşı davacı kadının tazminat taleplerinin ise reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davalı -karşı davacı kadın vekili tarafından temyiz edilmektedir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar görülmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü içermektedir.
Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş birçok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel sosyal durumları, eğitim durumları, mali durumları, eşlerin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri, toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit edilecektir.
Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da madem ki birlik artık sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2).
Bu durumda anılan madde hükmüne göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olunması gerekmeyip daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu hâlin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).
Yine aynı yasanın “Maddi ve manevi tazminat ” başlıklı 174. maddesi; “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmünü içermektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; tarafların 23.07.1991 tarihinde evlendikleri, asıl davanın 19.03.2013, karşı davanın 16.04.2013 tarihinde açıldığı, tanık beyanlarına göre davalı-karşı davacı kadının ev işlerine karşı sorumsuz ve kayıtsız olduğu, tartışmalar sırasında bir kısım eşyaları kırdığı, davacı-karşı davalı kocanın da eşine fiziksel şiddet uyguladığı ve yakınlarını arayarak "orospu bacınızı alın götürün" dediği toplanan delillerle gerçekleşmiştir. Açıklanan sebeplerle evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davacı-karşı davalı koca, davalı-karşı davacı kadına nazaran daha fazla kusurludur. Bu sonuca bağlı olarak kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddedilmesi doğru görülmemiştir.
Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacı kadın vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana iadesine, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.07.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Comments